“Yunan heykellerine benzeyen vücudunda dolaşan ellerimiz çoğaldıkça Jean kendinden geçer, kıvranışları bizi de en tatlı günahların bahçesine davet ederdi. Peş peşe içtiğimiz şarapların tesiriyle bu sahnelerin sonu pek fena biterdi. Kışkırtıcı temaslarla çılgına dönen uzviyetin tahakkümüne teslim olurduk. Aklın gücünü kaybettiği bu zevk karnavalında vücutlarımız ateşin tüm renkleriyle kavrulur, başka bir şey haline gelir, adeta bir metamorfoz geçirirdi. ‘Vasıf, sanatçı için sınır yoktur,’ derdi Georgette, ‘vücutlarımızın her yeri, her santimi hayattan zevk almak için dünyaya gelmiştir, k
Tükendi
Gelince Haber VerAdeta bir elimi gözlerime siper ederek uzaklara bakıyorum, kalabalıklar ve kargaşa, kaybolmak için girdiğim bir orman, o geçmişten kalan anılar, anlar, ayrıntılar, küçücük bir ânı hatırlarken bile onun ötekileri nasıl tamamladığını görmenin şaşkınlığı. Bu kitap, kendimle ilgili kaygılarım azalırken yaşadığım ülkeyle ilgili kaygılarımın çoğaldığı bir döneme, hayatımın son dönemine girdiğime tanıklık ediyor. Hem kendimle yüzleşme hem okuduklarım ve tanıdıklarımla uzun zaman sonra yeniden karşılaşma gibi. Semih Gümüş kırk yılı aşan yazarlık serüveninin sonunda anılarıyla ve anılarının her köşesine sinen edebiyatla, kitaplarla, kendine özgü düşüncelerle karşımıza çıkıyor. Yazarın ilkgençlik yıllarında karşılaşıp benimsediği siyasal görüşleri, tam içinde yaşadığı zor yıllar, hayat algısı, arkadaşlar, arkadaşlıklar, yazarlar, dergiler, yayınevleri. Edebiyat dünyamızın ve yayıncılığımızın yakın tarihinde küçük bir gezinti yaptığımız bu yazılarda çağımızın güncel sorunlarını da önemli bir birikimin içinden okuyoruz. Bu arada doğa ve insan ilişkisini, insanın doğaya ettiklerini doğanın içinden bir gözle anlatıyor Semih Gümüş.