I. ve II. Dünya savaşlarının provası niteliğindeki Kırım Harbi’nde üç yıl gibi nisbeten kısa bir sürede 500 bin civarında insanın yaşamını yitirmesi sonuçları itibariyle dünyayı şaşkınlığa uğratan bir felaket olmuştur. Bu çalışma, bugün de Karadeniz çevresinde Kırım-Ukrayna sahasında benzeri bir yıkımın eşiğinde bulunan halkların ve onları temsil eden devletlerin neredeyse yuvarlanmakta oldukları savaş uçurumunun dehşetini tartışmayı biz okuyuculara sunmaktadır.
Yazarın klasik siyasi tarih yazımının dışına çıkarak, konuya multidisipliner bir bakışla yaklaşması çalışmanın zenginliğini göstermektedir. Yazar, Kırım Harbi&rs
Tükendi
Gelince Haber VerI. ve II. Dünya savaşlarının provası niteliğindeki Kırım Harbi’nde üç yıl gibi nisbeten kısa bir sürede 500 bin civarında insanın yaşamını yitirmesi sonuçları itibariyle dünyayı şaşkınlığa uğratan bir felaket olmuştur. Bu çalışma, bugün de Karadeniz çevresinde Kırım-Ukrayna sahasında benzeri bir yıkımın eşiğinde bulunan halkların ve onları temsil eden devletlerin neredeyse yuvarlanmakta oldukları savaş uçurumunun dehşetini tartışmayı biz okuyuculara sunmaktadır.
Yazarın klasik siyasi tarih yazımının dışına çıkarak, konuya multidisipliner bir bakışla yaklaşması çalışmanın zenginliğini göstermektedir. Yazar, Kırım Harbi’nin akislerini evrensel boyutta dünya edebiyatına mal olmuş Rus yazar Lev Nikolayev Tolstoy’un “Sivastopol Öyküleri” adlı eserinden tasvire çalışarak siyasi tarih yazımına yenilikçi bir bakış kazandırma gayretindedir. Buna mukabil harbin Osmanlı Devleti’nde de marş, türkü, şiir ve benzeri birçok edebî türde eserlere ilham olması ve bu ürünlerde harbin izlerinin sürülmesi eserin yerel boyuttaki perspektifinin güçlü yanlarındandır.
Nihayet yazarın ele aldığı konuyu kendisinden öncekilerde kullanılmamış bir kaynak olan “rûzname” üzerinden incelemesi ise çalışmanın takip ettiği metodoloji itibariyle özgünlüğünü göstermektedir.
Yazarın Kırım Harbi sürecinde okuyucuların dikkatine sunduğu “ilkler” ise harbin önemli ayrıntılarını teşkil eder. Bunlardan ilki harbin bir dünya savaşı habercisi olmasıdır. Şöyle ki, Rusya’nın İngiltere ve Fransa bloğuna rağmen Osmanlı Devleti’ni yutma teşebbüsü “memalik-i mahruse”nin bir Avrupa ülkesi sayılmasını sağlamıştı. Bu da sonraki süreçte reformcuların benimseyeceği Batılılaşma-çağdaşlaşma idealini güçlendirmişti. Florance Nightingale’in öncülüğünde, mesleki anlamda profesyonel hemşirelik hizmeti ilk olarak bu savaşta icra edildi. Savaş muhabirliği mesleği bu savaş esnasında gelişti ve gazetecilik dünyasına yeni bir alan açtı. Haberleşme ağında, gerek Osmanlı topraklarında ve gerekse Avrupa ülkelerinde telgrafın kullanılmaya başlanması iletişim devriminin habercisiydi. Müttefik kuvvetlerinin savaş idaresini İstanbul merkezli yürütmesi, payitahtı devasa bir nüfus yönetimine maruz bıraktı ve bu da şehremaneti adı verilen ilk belediyecilik teşkilatının gelişmesini sağladı. Ayrıca sultanın cihad çağrısına Maraş yöresinden cevap veren Sinemilî aşireti reisi Fate Reş nam-ı diğer Kara Fatma’nın maiyetindeki 300 süvarisiyle İstanbul’da arz-ı endamı, hem İstanbul ahalisi hem de batı basını nezdinde harikulade bir ilgiye ve şaşkınlığa yol açtı. Fotoğrafçılığın henüz gelişmekte olduğu bir dönemde Kara Fatma’nın gravürleri onlarca gazete ve yayının kapağını süslemiş, ondan “Kürd Amazonu” olarak söz edilmiştir. Kara Fatma, sultanla görüşme fırsatı bulmuş, onun ilgisine mazhar olmuş, nihayet savaştan sonra memleketine dönmüştür. Kara Fatma, Kırım Savaşı’ndan yıllar sonra 1913’te Osmanlı’nın ilk feminist hareketinin yayın organı olan Kadınlar Dünyası adlı mecmuada kadın hakları, kadın-erkek eşitliği konularında hayranlıkla anılmış ve gravürü dergi kapağını süslemiştir.