Yirminci yüzyıl kapanırken Amerikalı sosyal bilimciler, siyasa araştırmacıları, hayırseverler ve siyasetçiler gettoyu kasıp kavurduğu söylenen korkunç ve gizemli görünen yeni bir grubu takıntı haline getirdi: Kentsel “underclass”. Çok geçmeden bu öcüler kategorisi ve şeytanlaştırılmış imgesi Birleşik Krallık’a ve Kıta Avrupası’na ihraç edildi ve sanayi sonrası metropollerindeki toplumsal dışlanmaya ilişkin uluslararası çalışmaları kışkırttı. Düşünce tarihini, katılımcı gözlemi ve kavramsal çözümlemeyi bir araya getirdiği bu çarpıcı kitabında Wacquant, İsveçli iktisat&cc
Tükendi
Gelince Haber VerYirminci yüzyıl kapanırken Amerikalı sosyal bilimciler, siyasa araştırmacıları, hayırseverler ve siyasetçiler gettoyu kasıp kavurduğu söylenen korkunç ve gizemli görünen yeni bir grubu takıntı haline getirdi: Kentsel “underclass”. Çok geçmeden bu öcüler kategorisi ve şeytanlaştırılmış imgesi Birleşik Krallık’a ve Kıta Avrupası’na ihraç edildi ve sanayi sonrası metropollerindeki toplumsal dışlanmaya ilişkin uluslararası çalışmaları kışkırttı. Düşünce tarihini, katılımcı gözlemi ve kavramsal çözümlemeyi bir araya getirdiği bu çarpıcı kitabında Wacquant, İsveçli iktisatçı Gunnar Myrdal’ın yapısal anlayışından başlayarak Washington’daki düşünce kuruluşu uzmanlarının davranışsal mefhumuna ve sosyolog William Julius Wilson’ın yeni çevresel formülasyonuna kadar bu ırksallaştırılmış halk şeytanının icadının ve geçirdiği başkalaşımların izini sürüyor. Kamusal tartışmalarda “Underclass”ın ani baskınının, hızlanan dolaşımının ve ansızın buharlaşıp yok oluşunun kaynaklarını ortaya çıkartıyor ve bunların kentsel marjinalliğin toplumsal epistemolojisi üzerindeki etkilerine kafa yoruyor. Irk ve yoksulluk üzerine çalışan bir kuşak akademisyeni bilimsel bir uçurumdan aşağı sürükleyen sürü etkisini açıklayan nedir? “Kavramsal spekülatif balonlar”ın oluşması ve patlaması için gerekli koşullar nelerdir? Toplumsal araştırmacılara “anahtar teslim sorunsallar” dayatılmasında düşünce kuruluşlarının, gazeteciliğin ve siyasetin rolü nedir? Mülksüzleştirilen ve itibarsızlaştırılan nüfusların bilimsel söylemde adlandırılmasının ortaya çıkardığı özel açmazlar nelerdir ve bu tür sorunlardan kaçınmak için “ırk” meselesini nasıl yeniden formüle edebiliriz? Bu soruları yanıtlamak Bachelard, Canguilhem ve Bourdieu geleneğinde epistemik düşünümsellik üzerine titiz bir çalışma teşkil ediyor. Ve sosyal bilimcilerin kendi entelektüel özerkliğini ister devlet yetkilileri ister medya ister düşünce kuruluşları ya da hayır kurumları olsun, haricî güçlerin tasallutuna karşı savunmaları için bir çağrı niteliği taşıyor.