Araştırma konumuz Nehcü’l-belağa, hicrî beşinci asrın başında (400/1010) Şiî bir alim olan Şerîf Radî (406/1015) tarafından yaklaşık on beş yıl süren bir zaman diliminde tamamlanmış olup, Hz. Ali’nin hutbe, mektup ve sözlerini ihtiva etmektedir. Hz. Ali’ye nisbet edilmesi sebebiyle, zaman içerisinde büyük bir şöhret kazanmış ve üzerine onlarca şerh yazılmıştır. Nehcü’l-belâğa her ne kadar Şiî fıkhında dayanak kabul edilen bir hadis kaynağı değilse de, en az Şiî hadis kaynakları kadar rağbet görmüş ve şöhrete kavuşmuş bir eserdir.
Eserin müellifi Şerîf Radî Şiî olmasına rağmen, Bağd
Tükendi
Gelince Haber VerAraştırma konumuz Nehcü’l-belağa, hicrî beşinci asrın başında (400/1010) Şiî bir alim olan Şerîf Radî (406/1015) tarafından yaklaşık on beş yıl süren bir zaman diliminde tamamlanmış olup, Hz. Ali’nin hutbe, mektup ve sözlerini ihtiva etmektedir. Hz. Ali’ye nisbet edilmesi sebebiyle, zaman içerisinde büyük bir şöhret kazanmış ve üzerine onlarca şerh yazılmıştır. Nehcü’l-belâğa her ne kadar Şiî fıkhında dayanak kabul edilen bir hadis kaynağı değilse de, en az Şiî hadis kaynakları kadar rağbet görmüş ve şöhrete kavuşmuş bir eserdir.
Eserin müellifi Şerîf Radî Şiî olmasına rağmen, Bağdat’ta ders aldığı hocalarının birçoğu Ehl-i sünnet alimlerdir. Radî anne tarafından geçmişi Zeydî kökenli bir aileden gelmekle birlikte, Şîa’nın İmamiyye fırkasına mensup olduğu kanaatine vardığımız, mutedil Şiî bir âlimdir. Her ne kadar onun eserlerinde Şîa’nın hangi koluna mensub olduğu ayrıntılı olarak işlenmese de, kardeşi Şerif Murtaza’nın (436/1044) eserleri bu konuda bize yeterince malzeme sunmaktadır. Şerif Radî ve Şerif Murtaza kardeşlerin aynı kökten gelmeleri ve aynı eğitimi almış olmaları sebebiyle, Radî’nin düşünce yapısını tesbit etmemizde, ağabeyi Murtaza’nın eserlerinin bize yardımcı olduğunu söyleyebiliriz. Zira Radî eserlerinde daha ziyade edebî konuları işlemekte ve usul konularına fazla girmemektedir. Kardeşi Murtaza ise koyu bir İmami ve Şîa içerisinde oldukça saygın bir âlimdir. Onun eserleri araştırmacılara usul konularıyla alakalı ayrıntılı bilgiler sunmaktadır.
Murtaza ve Radî kardeşlerin Şîa içerisinde önemi, Şiî düşüncede daha önce var olan; Kur’an’ın tahrif edildiği, muntazar İmam’ın yetkisinin başkaları tarafından kullanılamayacağı gibi konularda değişim sürecinin önemli bir parçası olmalarından kaynaklanmaktadır. Şîa’da Kur’an’ın tahrif edildiği düşüncesi, hocaları Şeyh Müfîd’le (413/1022) birlikte, bu iki kardeşin özellikle de Murtaza’nın çabaları sonucu değişmiştir. Çünkü Şerif Murtaza Kur’an’ın tahrif edildiğini iddia edenleri tekfir etmiş ve Şiî kaynaklarda (özellikle Küleynî’nin el-Kafî’sinde) geçen ve bu düşünceyi besleyen rivayetleri de haber-i vahid oldukları gerekçesiyle reddetmiştir. Bu iki kardeş Şîa’nın en önemli hadis kaynağı olan el-Kafî’yi tartışma konusu yapmışlar ve eserlerinde el-Kâfî’nin rivayetlerini esas almayarak Şiî yönelişi başka bir tarafa çevirmişlerdir. Özellikle Şerif Murtazâ, daha önce Şîa içerisinde hakim anlayış olan Ahbarî1 düşünceyi büyük oranda değiştirmiş, rivayete dayalı olan Şiî anlayışı akla dayalı hale getirmede önemli katkılarda bulunmuştur. Bu iki kardeşin Bağdat’ta Şiî âlimler yanında hem Ehl-i sünnet hem de Mu‘tezilî düşünceye sahip hocalardan ders almışlardır. Kanaatimizce Radî ve Murtazâ kardeşlerin Şîa içerisinde bahsettiğimiz değişim sürecini yönlendirmelerinde Ehl-i sünnet’e mensup hocalarının büyük katkısı vardır.
Bu iki kardeşin yaşadığı dönem, Abbasî halifelerinin Şiî kökenli Büveyhî sultanlarının gölgesinde kaldıkları bir zaman dilimidir. Bu dönemde hilafetin başkenti Bağdat, idâri olarak Şiî düşüncenin etkisi ve baskısı altındadır. Bununla birlikte, Radî ve Murtaza kardeşler Abbasî halifeleriyle birebir görüşmekte ve Şîîlerin liderliğine talip olmaktadırlar. Hatta siyasî ortam ve ikili ilişkilerine güvenen Radî, bir müddet halifelik makamına geçmeye bile heveslenmiş, ancak bunu gerçekleştirmeye imkân bulamamıştır. Şîa içerisinde lider bir aileden gelen bu kardeşler, babalarından sonra Talibîler’in3 nakibliğini de üstlenmiş, bu sebeple de düşüncelerini Şiîlere kabul ettirmekte fazla zorlanmamışlardır.
Radî’nin eserlerinde genellikle edebî konular işlenmektedir. Onun günümüze ulaşan kitapları içerisinde en meşhuru Nehcü’l-belağa’dır. Nehcü’l-belağa hem Şiî, hem de Ehl-i sünnet Müslümanlar arasında meşhur olmuş bir kitaptır. İçerisindeki metinlerin edebî değeri yüksek olmasının yanında, bazıları oldukça kıymetli tavsiyeler içermektedir.
Nehcü’l-belağa’nın tez konusu olarak incelenebilmesi ve değerlendirilebilmesi için yazıldığı dönemdeki Şiî anlayış, müellifinin inançları ve mensup olduğu düşüncenin de bilinmesi zorunluluk arzetmektedir. Bu sebeple Nehcü’l-belağa hakkında yapacağımız bu çalışmanın birinci bölümünde Şîa’nın hadis anlayışı ve hadis kaynaklarının tesbiti, Şiî ulemanın düşünce yapısı ve Şiî kaynaklı rivayetlere bakış açıları gibi hususlar ele alınacaktır. Bu bölüm müellifin zikredilen konulardaki düşünce yapısını tesbit edebilme amacına matuftur. Çünkü müellifin kullandığı kaynakları, ıstilâhları ve eseri meydana getirirken hedeflediği amacı doğru tesbit edebilmek için bu hususların da bilinmesi gerekmektedir. Çalışmamızın giriş bölümde işlenecek konular Nehcü’l-belâğa’nın daha doğru değerlendirilmesine de hizmet etme amacını taşımaktadır.