Dine sonradan dâhil olan uygulamaların ortadan kaldırılıp dini ilk sahih haline döndürme ameliyesi olarak tanımlanan tecdîd meselesini farklı boyutlarıyla ele alan bu çalışmanın ilk bölümünde tarih boyunca müceddid siyasiler olarak takdim edilen devlet başkanlarının hangi özelliklerinin bu vasıfla anılmalarını sağladığı meselesi incelenmektedir. İkinci bölümde meselenin Osmanlı hanedanıyla ilgisi kurulmaktadır. Osmanlı müelliflerinin kullanımında “siyasi tecdîd” daha ziyade sultanlarla ilgili bir kavram olup “devleti kurmak/kurtarmak”, “İslâm siyasi birliğini kurmak”, “dine hizmet ve dini tecdîd”, “
Tükendi
Gelince Haber VerDine sonradan dâhil olan uygulamaların ortadan kaldırılıp dini ilk sahih haline döndürme ameliyesi olarak tanımlanan tecdîd meselesini farklı boyutlarıyla ele alan bu çalışmanın ilk bölümünde tarih boyunca müceddid siyasiler olarak takdim edilen devlet başkanlarının hangi özelliklerinin bu vasıfla anılmalarını sağladığı meselesi incelenmektedir. İkinci bölümde meselenin Osmanlı hanedanıyla ilgisi kurulmaktadır. Osmanlı müelliflerinin kullanımında “siyasi tecdîd” daha ziyade sultanlarla ilgili bir kavram olup “devleti kurmak/kurtarmak”, “İslâm siyasi birliğini kurmak”, “dine hizmet ve dini tecdîd”, “Müslüman dünyanın hamisi olmak”, “tüm İslam âleminin en üstün ve meşru sultanı olmanın ifadesi” olarak karşımıza çıkmaktadır. Kavramın “devlet içi düzeni sağlamak/isyanları bastırmak” ile “yolunda gitmeyen tüm devlet işlerini çekip toparlamaları” hasebiyle sultan dışı devlet adamlarının tavsifinde kullanıldığı da görülmektedir. Son olarak kavram “siyasi iktidara muhalefet aracı” olarak da devreye girmekte, böylece oldukça farklı boyutlarıyla literatürde karşılık bulmaktadır.