Sömürgecilik Dönemi Sonrası Roman olarak adlandırılan eserlere katkıda bulunanların arasında pek çoğu Birleşik Krallık’ta yaşayan, bazıları Birleşik Krallık’a gelip giden çok sayıda Müslüman kökenli roman yazarı da vardır. Bu romancıların bir kısmı Müslümanların ve özellikle de Müslüman kadınların hem kendi vatandaşlarının hem de İngilizlerin önyargıları, baskıları ve kısıtlamaları nedeniyle ezildiklerini ve ihmal edildiklerini anlatarak son derece olumsuz tablolar çizerler. Bir kısmı ise Müslüman kimliklerini İngiliz değerleri ile uzlaştırabilen, Müslüman kimliğiyle sorunu olmayan ve sadece doğumundan dolayı değil bilin&ccedi
Tükendi
Gelince Haber VerSömürgecilik Dönemi Sonrası Roman olarak adlandırılan eserlere katkıda bulunanların arasında pek çoğu Birleşik Krallık’ta yaşayan, bazıları Birleşik Krallık’a gelip giden çok sayıda Müslüman kökenli roman yazarı da vardır. Bu romancıların bir kısmı Müslümanların ve özellikle de Müslüman kadınların hem kendi vatandaşlarının hem de İngilizlerin önyargıları, baskıları ve kısıtlamaları nedeniyle ezildiklerini ve ihmal edildiklerini anlatarak son derece olumsuz tablolar çizerler. Bir kısmı ise Müslüman kimliklerini İngiliz değerleri ile uzlaştırabilen, Müslüman kimliğiyle sorunu olmayan ve sadece doğumundan dolayı değil bilinçle de Müslümanlığı benimsemiş karakterlerin hikâyelerini anlatırlar. Bu yazarların diğer yazarlardan farkı; İslam dünyasını geri kalmış ve vahşi, Müslüman erkekleri kadın düşmanı, Müslüman kadınları ise cahil ve boyun eğmiş olarak gören Batı edebiyatındaki ve “Sömürgecilik Dönemi Sonrası Edebiyat”taki bazı kalemlerin aksine İslamiyet’i kaçılması gereken bir sistem değil kadını daha güçlü kılan bir inanç olarak göstermeleridir.
Baş kadın karakteri Müslüman Bangladeş kökenli Monica Ali’nin Brick Lane (2003), Pakistan kökenli Nadeem Aslam’ın Maps for Lost Lovers (2004), Sudan-Mısır kökenli Leila Aboulela’nın The Translator (1999) ve Hindistan-Tanzanya kökenli Shelina Zahra Janmohamed’in Love in a Headscarf (2010) romanlarında ırkçılık, ayrımcılık ve ekonomik sorunların yanı sıra başka etnik kökenden olmanın, göçmen olmanın, kadın olmanın, Müslüman olmanın zorlukları yansıtılmaktadır. Ali ve Aslam’ın romanlarında çizilen geleneklerine bağlı, ataerkil yapıdan mustarip, İngiliz toplumundan kopuk ama kapalı toplumlara özgü sorunları yaşayan, Müslüman olduğu için sıkıntı çeken kadın karakterlere karşı Aboulela ve Janmohamed’in romanlarında iyi eğitilmiş, İngilizceye hâkim, işi olan, Müslüman kimliğiyle mutlu ve Müslümanlığın gereklerini yerine getiren, haklarını bilen kadın karakterler görünür.