Altın Palmiye Ödüllü Sonsuzluk ve Bir Gün’ün bir fikirden bir filme dönüştüğü süreçte, ortak senarist Petros Markaris’in Theo Angelopulos’la aylar süren mesaileri sırasında kaleme aldığı bu günlük, alanında eşine ender rastlanan bir başucu kitabıdır. Zira senaryonun ve Angelopulos sinemasının referanslarından dramaturjik tartışmalara, sahnelerin nasıl şekillendiğinden sıralanmasına, set aşamasından post-prodüksiyona zengin içeriğiyle sadece Angelopulos’un sadık izleyicileri ve epik hikâye tutkunları için değil tüm sinemacılar ve sinefiller için bir filmin yaratım sürecine dair derinlikli bir bakış arz
Tükendi
Gelince Haber VerAltın Palmiye Ödüllü Sonsuzluk ve Bir Gün’ün bir fikirden bir filme dönüştüğü süreçte, ortak senarist Petros Markaris’in Theo Angelopulos’la aylar süren mesaileri sırasında kaleme aldığı bu günlük, alanında eşine ender rastlanan bir başucu kitabıdır. Zira senaryonun ve Angelopulos sinemasının referanslarından dramaturjik tartışmalara, sahnelerin nasıl şekillendiğinden sıralanmasına, set aşamasından post-prodüksiyona zengin içeriğiyle sadece Angelopulos’un sadık izleyicileri ve epik hikâye tutkunları için değil tüm sinemacılar ve sinefiller için bir filmin yaratım sürecine dair derinlikli bir bakış arz etmektedir. Filmin senaryosunun aşama aşama nasıl geliştiğinin tanığı olan bu metni, Theo Angelopulos’un özgün ve Petros Markaris’in Türkçe baskı için özel olarak kaleme aldığı Önsöz’ler, çekim süreci ve sonrasına dair çalışma ve set programları, sahne-çekim listesi ve set fotoğrafları ekleriyle okuyucuya sunuyoruz.
Elinizdeki günlük daimi bir anlaşmazlığın ürünüdür. Yeni bir senaryoya başlarken, her defasında Angelopulos bana “Hatırlar mısın, önceki senaryoda da böyle çalışmıştık” derdi, ben de “Yanlışın var” diye cevap verirdim; “Öyle çalışmamıştık, başka türlü çalışmıştık.”
Cevabı her seferinde aynıydı: “Yaşlandıkça unutmaya başlıyorsun!”
“Sen benden büyüksün. Asıl sen unutuyorsun.”
Her yeni işe koyulurken bu diyalog tekrarlanırdı.
Sonsuzluk ve Bir Gün’ün senaryosunu konuşmak için buluştuğumuzda ona “Bak, artık tartışmalarımıza bir son vereceğim. İlerde kafadan sallamaman için bu sefer günlük tutacağım” dedim.
Bana cevap vermedi, ama belli ki fikir hoşuna gitmişti, çünkü her mesaimizin ardından “Günlüğe yazmayı unutma!” diyordu.
“Yahu bu benim fikrimdi. Şimdi bana akıl verme” diye isyan ediyordum sürekli.
İşte elinizde tuttuğunuz bu günlüğün hikâyesi bundan ibarettir demek isterdim. Ama bu kadar değil; bu günlük, aynı kuşağa mensup, aynı siyasi görüşlere ancak tamamıyla farklı karakter yapılarına sahip iki insanın 40 yıllık dostluğunun ve ilişkisinin tasviridir.
Petros Markaris