Babaannem kaybetmeyi bilen bir insandı.
Dedesini bir savaşta, babasını bir savaşta, amcasını başka bir savaşta kaybederken tanışmıştı kazanmayla. Kazanmayı, barış isteyerek, barış içerisinde yaşayarak öğrenmişti. Onun için de hangi dilden, hangi dinden, hangi renkten olursa olsun komşularıyla barışık, komşularıyla dost ve onların acılarıyla acısını ortak eden bir insandı.
Ve bilirdi ki yaşanmış savaşların hiç birine kendisinin de dahil olduğu ‘büyük insanlık’ sebep olmamıştı.
Gözlerimi açtığım, masallarıyla düşünce ufkumu genişlettiğim babaannemin yanında toprağa tohum atılırken, önce börtü böceğe, sonra kon
Tükendi
Gelince Haber VerBabaannem kaybetmeyi bilen bir insandı.
Dedesini bir savaşta, babasını bir savaşta, amcasını başka bir savaşta kaybederken tanışmıştı kazanmayla. Kazanmayı, barış isteyerek, barış içerisinde yaşayarak öğrenmişti. Onun için de hangi dilden, hangi dinden, hangi renkten olursa olsun komşularıyla barışık, komşularıyla dost ve onların acılarıyla acısını ortak eden bir insandı.
Ve bilirdi ki yaşanmış savaşların hiç birine kendisinin de dahil olduğu ‘büyük insanlık’ sebep olmamıştı.
Gözlerimi açtığım, masallarıyla düşünce ufkumu genişlettiğim babaannemin yanında toprağa tohum atılırken, önce börtü böceğe, sonra konu komşuya ve en sonunda da ‘bize’ diye niyet edilirdi. Kış gelip, kar yerküreyi kapladığında, ilk önce yabani hayvanlar için kapı önlerine yem konur, daha yoksullar için kısıtlı olanaklarla elde edilmiş yiyecekler paylaşılırdı. Daha çok paylaşılır daha çok çoğalırdık. Paylaşılan yoksulluk değil, ortak yazgının değiştirilmesi çabasıydı.
Savaşı, doğaya sevgimizi yitirdikçe yaygınlaştırdık. Toprak, ağaç, kuş, kedi, kaplumbağa, yılan… bilcümle bütün yaratıklara yaşama hakkı olduğu gerçeğinden bakmayıp, onlar katledilirken susan, seyirci kalan insanlık, kıyım kendisine geldiğinde suçunun büyüklüğü altında yenilmekten kurtulamadı.