Bir gün Sadrazam Hacı Çalık Ali Paşanın, Padişahla, defterdarın azli hususunda vuku bulan müzakerede istifası gerçekleşti. Tarihçi Fındıklı Mehmet Ağa, Padişahla Ali Paşa arasındaki konuşmaları aynen kaydetmiştir...
Ahmet Han:
-Ben sana üç defa defterdarı azlettim. Yerine namazını kılan, doğru istikamet sahibi birini teklif edesin diye hatt-ı şerif gönderdim. Yine fermanımı tutmadın!
Sadrazam:
-Hangi cürüm ile itham olundu ki, azli icap etsin?
Ahmet Han:
-Bütün memleketime ettiği zulümlerden, Edirne şehri şikayetçilerle doldu!
Sadrazam:
-Hayır, Padişahım, aslı yoktur. Hünkarıma yalan bilgi vermişler. Defterdar, bir hizmetkardır.
Kendiliğinden bir işe kadir değildir. Ne iş yaparsa benim
Tükendi
Gelince Haber VerBir gün Sadrazam Hacı Çalık Ali Paşanın, Padişahla, defterdarın azli hususunda vuku bulan müzakerede istifası gerçekleşti. Tarihçi Fındıklı Mehmet Ağa, Padişahla Ali Paşa arasındaki konuşmaları aynen kaydetmiştir...
Ahmet Han:
-Ben sana üç defa defterdarı azlettim. Yerine namazını kılan, doğru istikamet sahibi birini teklif edesin diye hatt-ı şerif gönderdim. Yine fermanımı tutmadın!
Sadrazam:
-Hangi cürüm ile itham olundu ki, azli icap etsin?
Ahmet Han:
-Bütün memleketime ettiği zulümlerden, Edirne şehri şikayetçilerle doldu!
Sadrazam:
-Hayır, Padişahım, aslı yoktur. Hünkarıma yalan bilgi vermişler. Defterdar, bir hizmetkardır.
Kendiliğinden bir işe kadir değildir. Ne iş yaparsa benim emrimle yapmaktadır...
Çalık Ali Paşa, bu sözlerden sonra mühr-ü hümayunu padişahın hemen yanına bıraktı. Bu davranış Sultanı iyice gazaba getirdi ve o çok merhametli, müşfik Sultan birden gürledi:
-Behey adam! Ben öteye gün fukarayı araba yanına getirtip de kendim sordum, üzerlerine salınan bid’atleri birer birer söylediler. Ben defterdarı zalim bellerdim, fakat anlaşıldı ki esas zalim senmişsin. Emrimi tutmayan kimse bana vekil olamaz. Şimdi; bir alay ahali "gördün mü padişahı bir adamı bunca uzak yerden getirtip veziriazam yaptı şimdi de öldürttü," derler. Yoksa şimdi senin hakkından gelirdim! Var şimdi dışarıda eğlen. Veziriazam geldiğinde, mansıb veya tekaüd ile muradına müsaade olunur, diye yanından çıkarmış ve vezir-i azamlığı ikinci vezir Bozoklu Mustafa Paşa`ya vermiştir. (1693 Mart)