“… ve Simone Weil; bazen ölüler bize yaşayanlardan daha yakındır.”
Albert Camus, Nobel ödülü kabul konuşması, 1957
Simone Weil bu eserinde Tanrı sevgisini tarif etmek amacıyla felsefenin, gizemciliğin ve teolojinin sınırlarını aşan içsel bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuğu boyunca dağınık düşüncelerini samimiyetle paylaşıyor ve okurlarını ilahi olanı tefekkür etmeye davet ediyor. Zamanının ötesinde bir düşünür ve gizemci olan Weil, iman, sevgi ve insanın Tanrı’yla bağ kurma çabasına dair çetrefil meseleleri, sıra dışı bir üslupla ve umut dolu bir dille t
Tükendi
Gelince Haber Ver“… ve Simone Weil; bazen ölüler bize yaşayanlardan daha yakındır.”
Albert Camus, Nobel ödülü kabul konuşması, 1957
Simone Weil bu eserinde Tanrı sevgisini tarif etmek amacıyla felsefenin, gizemciliğin ve teolojinin sınırlarını aşan içsel bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuğu boyunca dağınık düşüncelerini samimiyetle paylaşıyor ve okurlarını ilahi olanı tefekkür etmeye davet ediyor. Zamanının ötesinde bir düşünür ve gizemci olan Weil, iman, sevgi ve insanın Tanrı’yla bağ kurma çabasına dair çetrefil meseleleri, sıra dışı bir üslupla ve umut dolu bir dille tartışıyor; gürültüyle kaosun hâkim olduğu bir dünyada soluklanmamız için açtığı bu alanda bize kendi içimize dönme fırsatı sunuyor.
Weil, maceralarla ve saplantılarla dolu kısacık hayatında derin ve deneysel bir iman anlayışını somutlaştırmıştır. Akranları gibi üretken bir entelektüel kariyer inşa etme beklentisiyle yetinmemiş ve insanlık durumunu samimiyetle anlamak için çaba göstermeye kendini adamıştır. Kabul görmüş her türlü görüşe ve ideolojiye meydan okuyarak inançlarını bizzat deneyimlemek için varlığını ortaya koymaktan çekinmemiştir. Bu yüzden Weil’in okurları, bu kitapta yer alan dağınık düşüncelerde bile onun sonsuzluk ve kuşatıcı sevgi arayışına yön veren umudu ve samimiyeti yürekten hissedeceklerdir.