Televizyon ekranlarından başlayarak internete kadar hayatın tüm alanlarını kapsayan sanallaşma ve dijitalleşme en fazla insanı “hakikat” ve “gerçeklik” ile sorunlu hale getirmiştir. Postmodern çağ hakikatin parçalandığını buyurarak, hakikatin önemsizleştiğini açık ve örtük biçimde vurgulamıştır. Ardından Post/ truth denilen “hakikat ötesi” kavramıyla insanın nefs-i emmaresini (keyfiliğini) sahte hakikat düzlemine çekmiştir. Bu sıfır toplamlı oyunda küresel aktörlerin devasa gücü, tanrısal buyruk modunda ve tonunda nefs-i emmareleri yönetmektedir. Soruyu bir de şöyle soralım
Tükendi
Gelince Haber VerTelevizyon ekranlarından başlayarak internete kadar hayatın tüm alanlarını kapsayan sanallaşma ve dijitalleşme en fazla insanı “hakikat” ve “gerçeklik” ile sorunlu hale getirmiştir. Postmodern çağ hakikatin parçalandığını buyurarak, hakikatin önemsizleştiğini açık ve örtük biçimde vurgulamıştır. Ardından Post/ truth denilen “hakikat ötesi” kavramıyla insanın nefs-i emmaresini (keyfiliğini) sahte hakikat düzlemine çekmiştir. Bu sıfır toplamlı oyunda küresel aktörlerin devasa gücü, tanrısal buyruk modunda ve tonunda nefs-i emmareleri yönetmektedir. Soruyu bir de şöyle soralım; “İnsan kendisi kalabilmekte midir?” “İnsan kendisiyle kalabilmekte midir?
İşte böyle bir manzara içinde gelinen nokta ise bu ekran oyunlarında insanların “hakikat”le sorunlu hale gelmeleri, oyundan hiç çıkmak istememeleri ve nihayetinde kendisine “hakikat” ve gerçekliği hatırlatanlardan hoşlanmamalarıdır. Doğrusu bu durumu peygamberlerin hepsi yaşamıştır. Baudrillard’ın farkettiğini Müslümanların fark edememesi ellerindeki “Kelam-ı Kadim”e rağmen bu oyunun içinde savrulmaları oldukça üzücüdür. Bu sebeple elinizdeki kitap ironik bir isim taşımaktadır: “Tanrım Bizi “Hakikat”ten Koru.” Evet insanlık artık âdeta böyle demektedir.