Hegel’in Tarih Felsefesinde Dünya Tarihinin aşamalarını belirlemek için ilke Özgürlüktür: Bir için; Kimileri için; ve Herkes için. Doğuda yalnızca Bir özgürdür - çoğunluk yalnızca boyun eğmeyi bilir ve ancak bildiğini isteyebilir. Orada homo-sapiens henüz yarı yoldadır, tözsel sağlamlığı daha öte gelişmesine izin vermez, ve politik varoluşu Despotizmdir: Yönetende olduğu gibi yönetilende de karakter çocuksudur. Ahlak özgürlük içinde gelişir ve ancak özgür insan, ancak kendi Duyuncu ve İstenci olan yurttaş gerçekten moral varlıktır. Boyun eğenin moral değeri dışarıdan, törelliği başka
Tükendi
Gelince Haber VerHegel’in Tarih Felsefesinde Dünya Tarihinin aşamalarını belirlemek için ilke Özgürlüktür: Bir için; Kimileri için; ve Herkes için. Doğuda yalnızca Bir özgürdür - çoğunluk yalnızca boyun eğmeyi bilir ve ancak bildiğini isteyebilir. Orada homo-sapiens henüz yarı yoldadır, tözsel sağlamlığı daha öte gelişmesine izin vermez, ve politik varoluşu Despotizmdir: Yönetende olduğu gibi yönetilende de karakter çocuksudur. Ahlak özgürlük içinde gelişir ve ancak özgür insan, ancak kendi Duyuncu ve İstenci olan yurttaş gerçekten moral varlıktır. Boyun eğenin moral değeri dışarıdan, törelliği başka bir istençten gelir, onun için doğru ya da eğri, iyi ya da kötü onun kendi Duyuncu tarafından değil, başkası tarafından belirlenir. Dünya-Tini gerçek moral olgunluğuna ancak hiçbir erken kültürel şekilde katılaşmayarak, ancak bu sonlu şekilleri ortadan kaldırarak, ancak gelişmeyi sürdürerek kazanabilir. Tarihin dinginliği Tinin ölümüdür. Ortadan kalkmak Tarih olmaktır - daha öte büyümek üzere. Bu düzeye dek Dünya-Tininin gelişimi değişime direnmeyen kültürlere aittir. Pers Tini (ki Mısır da bu alana aittir) ilk dünya-tarihsel ulustur: Ortadan kalkmış, gücünü, yerini, değerini onun kültürünü dönüştürmek üzere kalıt alan daha yüksek Helenik-Romanik Tine bırakmıştır. Çin ve Hindistan ise sağlamlıklarını bin yıllar boyunca sürdürmüş, granit tözsellikleri içinde değişmemiş, Tarih olmamışlardır. Ve şimdi despotizm ile uzlaşmaya direnemeyen Batı tarafından değiştirilmekte, içte eski olan yalnızca dışta yenilenmektedir. Doğunun değişimi içsel-moral değil, törel de değil, salt dışsal-teknolojik bir konudur. Eğer materyal-teknolojik ilerleme gene de gelişim olarak görülürse, Doğunun ‘gelişimi’ Despotizmin güçlenmesidir. Ve despotizmin dili şiddetin dilidir: Orada henüz Güç Haktır. Ve orada henüz materyal altyapı tarafından belirlenmeyi sürdüren istençsiz Tin için gözdağı yine Özgürlüktür. Ama Özgürlük onun kendisinin de Özüdür, ve dışarıda değil içeridedir.