Kadim zamanlardan gelen, amacı belirsiz, gizemli bir tarikat... Tarikata bir şekilde bulaşmış, ona karşı umutsuz bir savaş başlatmış bir grup insan... Meraklı bir gazeteci, ukala bir polis, kendi halinde bir adli tıp uzmanı...Resmi olarak 30 yıl önce ölmüş olduğu halde aramızda o günkü halleriyle dolaşan garip adamlar...Adam dehşet içinde kalakalmıştı. Dehşet ve şaşkınlık içinde kadına baktı, sayıklar gibi konuştu:"Bu Ayla..."Kadın son derece sakindi:"Biliyorum.""Ama o aylar önce öldü.""Bunu da biliyorum. Bu kayıt iki gün önce yapıldı.""Nasıl?"Sivas’ın ücra bir köyünde aniden çıldıran insanlar ve eski bir hayalet efsanesi... Urfa’daki arkeolojik kazı alanı...İstanbul’da kaybolan genç kızlar ve artan intihar olayları..Tüm bunların arasındaki ilişki ne olabilir? Kaan, Meltem, Dilek ve diğerleri, tarikatın her yere uzanan eliyle başa çıkabilecekler mi?"Nasıl bir şeyi kurcaladığınızın farkında değilsiniz. Yol yakınken vazgeçin. Başınızdan çok çok büyük bir işe kalkışıyorsunuz. Bu iş ne sizin, ne de o polis ve gazeteci arkadaşlarınızın altından kalkabileceği bir şey.""Biz sadece gerçeğin peşindeyiz," dedi Dilek. Adam ciddi bir ifade ile konuştu: "Gerçeğe giden pek çok yol var Dilek Hanım. Hepsi de benim bulunduğum yerden geçer..."Tarikat romanı içinde bu soruları ve daha birçoğunu barındırıyor, sürprizlerle, şaşırtarak, giderek artan bir tempoda ilerliyor. Adam ona doğru eğildi, rahatsız edici şekilde yaklaştı. Tehditkar ama sakin bir ifade ile konuşmasına devam etti:"Kendinizi mükemmel sanıyorsunuz değil mi? Aramızda böyle rahatça dolaşıp fark edilmeyeceğinizi, hiç hata yapmadığınızı..." "...""Yanılıyorsunuz."