Sâdık Vicdânî, tarîkatlar ve silsilelerini kavramsal ve tarihsel olarak ele aldığı bu ansiklopedik eserini Melâmîlik, Kadiriyye Silsilenâmesi, Halvetiyye Silsilenâmesi, Sûfî ve Tasavvuf Kelimelerinin Asıl ve Menşe’leri Hakkında Tedkîkat ve Muhâkemât başlıklarını taşıyan dört ciltlik bir seri halinde hazırlamıştır. Serinin giriş bölümünde Vicdânî; tasavvufun kaynağının, şarkiyatçıların iddia ettiği gibi Hıristiyanlık, İran, Hint ve Yunan öğretileri değil, Kur’an ve Sünnet olduğunu vurgular. Bu bakımdan serinin temel gayesi; tasavvufî düşünce ve yaşayışın, İslâm coğrafyasının kendi
Tükendi
Gelince Haber VerSâdık Vicdânî, tarîkatlar ve silsilelerini kavramsal ve tarihsel olarak ele aldığı bu ansiklopedik eserini Melâmîlik, Kādiriyye Silsilenâmesi, Halvetiyye Silsilenâmesi, Sûfî ve Tasavvuf Kelimelerinin Asıl ve Menşe’leri Hakkında Tedkîkāt ve Muhâkemât başlıklarını taşıyan dört ciltlik bir seri halinde hazırlamıştır. Serinin giriş bölümünde Vicdânî; tasavvufun kaynağının, şarkiyatçıların iddia ettiği gibi Hıristiyanlık, İran, Hint ve Yunan öğretileri değil, Kur’an ve Sünnet olduğunu vurgular. Bu bakımdan serinin temel gayesi; tasavvufî düşünce ve yaşayışın, İslâm coğrafyasının kendine özgü düşünme ve yaşama biçimlerinden beslenerek, şerîat-tarîkat bütünlüğünü kaybetmeden yüzyıllar içinde kademeli olarak gelişip genişlediğini ortaya koymak ve bu gelişimi detaylarıyla kaydetmektir.
Serinin dördüncü ve son cildi olan Sûfî ve Tasavvuf kitabında Vicdânî, sûfî ve tasavvuf kavramları başta olmak üzere çeşitli tasavvufî ıstılahların kökenlerini, ortaya çıkış şartlarını, kelimelerin çeşitli mutasavvıflar tarafından nasıl nitelendirildiğini ve anlamlarının tarihsel seyrini ele alır. Tasavvuf edebiyatından seçtiği kasideler ve şiirler sunarak kavramların mâhiyetini ortaya koymaya çalışır. Tasavvuf tarihinin temel kaynaklarındaki bilgileri aktarır, bunları bir eleştiriye tâbi tutarak kendi görüşünü beyan eder. Vicdânî, eserinin bu son kitabında “Batı ve Doğu tasavvufları”nın farkına dair müstakil bir bölüm ayırarak eserinin yazılış gayesi olarak zikrettiği temel tezini de detaylandırmıştır. Bu bakımdan eser, bir “kavramlar tarihi” niteliği kazandığı gibi, Osmanlı son dönemi sûfî çevrelerine hâkim zihniyetin anlaşılması bakımından da son derece önemli bir kaynak olma niteliğini taşımaktadır.