Usta öykücü Refik Halit Karay, unutulmaz “Eskici” öyküsünde, ana dilin insanın hem vatanı hem de yuvası olduğunu çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer. Nur Akpınar da öyküleriyle ana dilin ne denli sağaltıcı bir gücü olduğunu, ona sığınmanın insanı dipsiz kuyulardan nasıl da çıkarıverdiğini bize bir kez daha hatırlatıyor.
Kitaptaki öyküler, kendisi de bir göçmen olan yazarın psikolog sıfatıyla göçmen ve mültecilerle temas ettiği dört yıllık macerasının izlerini taşıyor. Yuva ve göç temalarının merkeze yerleştiği bu öykülerde yabancı olmanın, a
Tükendi
Gelince Haber VerUsta öykücü Refik Halit Karay, unutulmaz “Eskici” öyküsünde, ana dilin insanın hem vatanı hem de yuvası olduğunu çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer. Nur Akpınar da öyküleriyle ana dilin ne denli sağaltıcı bir gücü olduğunu, ona sığınmanın insanı dipsiz kuyulardan nasıl da çıkarıverdiğini bize bir kez daha hatırlatıyor.
Kitaptaki öyküler, kendisi de bir göçmen olan yazarın psikolog sıfatıyla göçmen ve mültecilerle temas ettiği dört yıllık macerasının izlerini taşıyor. Yuva ve göç temalarının merkeze yerleştiği bu öykülerde yabancı olmanın, aidiyet duygusundan kopmanın ve her şeye rağmen tutunacak bir dal aramanın burukluğu kendini hissettiriyor. Yer yer düş ile gerçeğin birbirine karıştığı; anlatıcının karakter, karakterin yazar oluverdiği geçişler öyküleri dinamik kılıyor.
“Bazılarının kökleri yine toprağı bulacak. Çok azının. Yine de yetmeyecek köklerinin toprağı bulması. Güneşe, suya, besine hatta bakıma da ihtiyaçları olacak. Böylesi bir darbeden sonra belki daha fazla sabır ve şefkat arayacaklar. Şansları bütün bunlara rağmen yaver giderse yeniden çiçek açacaklar. Daha güçlü mü, daha zayıf mı olacaklar bilinmez. Fakat bir daha asla unutmayacaklar bu köklerinden koparılışı, iliklerine kadar işleyecek.”