Dilimiz, milletimizin varlığının en büyük kanıtıdır. Dili olmayan toplulukların millet olması asla mümkün değildir. Çok uzun bir tarihi geçmişi olan dilimizi, güzelleştiren, az sözle çok şeyler anlatan, dilimizi zenginleştiren söz gurupları – atasözleri ve deyimler – dilimizi kolay anlaşılır hale getirir ve sevdirir.
Deyimler, en az iki ya da daha fazla kelimenin kendi öz anlamlarını kaybederek yepyeni bir anlam etrafında birleşmesi ile oluşturulan söz öbekleridir. Halkımızın, keskin ve pratik zekâsının ürünleridir. Nasıl ki, en sevdiğimiz yemek yağsız, tuzsuz, baharatsız hoşumuza gitmez ve tatsız tuzsuz olursa, anlatımlar da deyimsiz, tatsız, tutsuz baharatsız yemek gibi olur. Yani deyimler, anlatımın tuzu, baharatı gibidir.
Tükendi
Gelince Haber VerDilimiz, milletimizin varlığının en büyük kanıtıdır. Dili olmayan toplulukların millet olması asla mümkün değildir. Çok uzun bir tarihi geçmişi olan dilimizi, güzelleştiren, az sözle çok şeyler anlatan, dilimizi zenginleştiren söz gurupları – atasözleri ve deyimler – dilimizi kolay anlaşılır hale getirir ve sevdirir.
Deyimler, en az iki ya da daha fazla kelimenin kendi öz anlamlarını kaybederek yepyeni bir anlam etrafında birleşmesi ile oluşturulan söz öbekleridir. Halkımızın, keskin ve pratik zekâsının ürünleridir. Nasıl ki, en sevdiğimiz yemek yağsız, tuzsuz, baharatsız hoşumuza gitmez ve tatsız tuzsuz olursa, anlatımlar da deyimsiz, tatsız, tutsuz baharatsız yemek gibi olur. Yani deyimler, anlatımın tuzu, baharatı gibidir.
Deyimler, kaç kelimeden oluşursa oluşsun, tek bir kavramı ya da durumu karşılar. Meselâ; * Atı alan Üsküdar’ı geçti*: Fırsat kaçırmak, * Havanda su dövmek * : Boşu boşuna uğraşmak, gibi…
Deyimler genel olarak mecaz anlam taşırlar. Kelimelerin tümü ya da biri, bir kaçı kendi has anlamlarını yitirir, yepyeni bir anlam kazanır. Meselâ; *Baş göz etmek: Evlendirmek, * Abayı yakmak *: Âşık olmak, tutulmak, gibi…
Deyimler. En az iki kelimeden oluşurlar. Tek kelime ile deyim yapılmaz. Meselâ: * Deveye hendek atlatmak*: Çok zorlanmak, zorlanarak yapmak, * Kırk dereden su getirmek* : Çeşitli bahaneler uydurmak, gibi.
Deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Nasıl yerleşmişse öyle kullanılır. Sözün içindeki kelimelerin yerleri değiştirilemez, ya da sözün başka bir söyleniş şekli ile kullanılamaz. Meselâ: * Kulağına kar suyu kaçmak *: deyimi, Kar suyu kulağına kaçmak şeklinde kullanılırsa, anlam ve anlama bozulur. * Kulağı delik olmak* Delik kulak olmak, şeklinde kullanılamaz. * Ab-ı Hayat * ab-ı yaşam * şekline getirilemez.
Dilimizin adeta süs eşyaları, altını, gümüşü olan deyimlerimizi, çocuklarımızın öğrenip kullanmaları, onlarda dile hâkimiyet duygusunu pekiştirir, kuvvetlendirir ve dilimizi güzel kullanma alışkanlığı kazandırır. Bu bakımdan, deyimlerimiz hakkında hazırlanan sözlüklerde, deyimin, sadece anlamı verilmekle yetinilmemeli, dilimizin ustaları tarafından nasıl kullanıldığı onların eserlerinden alınan örnekler ile gösterilmelidir. Elinizde tuttuğunuz bu küçük eser, bu görüşten hareket edilerek hazırlanmış, bin beş yüz kadar deyime edebi örneklerden şahitler gösterilmiştir. Bu açıdan, Türkiye’de tek olan bu eserin çocuklarımıza büyük yarar sağlayacağına olan inancımı belirtirken dilimizi de sevdireceğinden asla şüphe etmiyorum…