Türkiye Cumhuriyeti’nin bilimsel, laik ve aydınlanmacı ilkelerinin en üst düzeyde hayat bulduğu kurumlar üniversitelerdir. Bu anlayışın ilk üniversitesi 1933 yılında kurulan İstanbul Üniversitesidir. Cumhuriyetin kuruluşu ile kurumsal bir yapıya kavuşan üniversiteler, bu yönüyle köklü geleneğe sahip Batı’daki örneklerinden farklıdır. Bilimsel anlayışın kökenlerini oluşturan Avrupa üniversiteleri, gelenek oluşturma ve bilimsellikte öncü olurken Türkiye’deki üniversiteler yeniliğe ve değişime açık bir yapıya sahip olmuştur. Yıllar içinde üniversiteler üzerindeki etkiler, kurumsal geleneğin henüz güçlenmediği üniversiteleri olumsuz deneyimlere maruz bırakmıştır. Osmanlı döneminde dinin üniversite üstündeki etkisinin tartışılmasıyla başlayan
Tükendi
Gelince Haber VerTürkiye Cumhuriyeti’nin bilimsel, laik ve aydınlanmacı ilkelerinin en üst düzeyde hayat bulduğu kurumlar üniversitelerdir. Bu anlayışın ilk üniversitesi 1933 yılında kurulan İstanbul Üniversitesidir. Cumhuriyetin kuruluşu ile kurumsal bir yapıya kavuşan üniversiteler, bu yönüyle köklü geleneğe sahip Batı’daki örneklerinden farklıdır. Bilimsel anlayışın kökenlerini oluşturan Avrupa üniversiteleri, gelenek oluşturma ve bilimsellikte öncü olurken Türkiye’deki üniversiteler yeniliğe ve değişime açık bir yapıya sahip olmuştur. Yıllar içinde üniversiteler üzerindeki etkiler, kurumsal geleneğin henüz güçlenmediği üniversiteleri olumsuz deneyimlere maruz bırakmıştır. Osmanlı döneminde dinin üniversite üstündeki etkisinin tartışılmasıyla başlayan üniversiteye müdahaleler, farklı biçimlerde hâlâ devam etmektedir. Siyasi iradenin gündelik hesaplar adına akademiyi kullanması, askerî darbeler, ekonomik dönüşümlerin üniversiteyi teslim alması gibi etkiler, akademik özerkliğin ortadan kalkmasına neden olmaktadır.
Fatma Mızıkacı’nın 2006’da UNESCO’nun yükseköğretimle ilgili birimi olan UNESCO-CEPES için yazdığı monografi, bütün bu toplumsal olguları istatistiksel verileri kullanarak ele alıyor, Türkiye’de yükseköğretimin bir bütün olarak kavranabilmesi için gereken bütün başlıklara özce değinmeyi başarıyor.
Kitabın üniversiteyi derinlemesine tanımak isteyen okurlar için pek de hoş sayılmayacak bir sürprizi var. 2006’daki veriler kullanılarak hazırlanan istatistikler bugün için güncel olmasa da karşılaşılan sorunlar ve yapılan yorumlar ne yazık ki güncel. Geçen süre içinde nicelikteki değişimin niteliğe yansımaması kitabı bugün de geçerli kılıyor.
Türkiye’de Yükseköğretim, akademik dünyamızda niceliklerde yaşanan değişimlerin olumlu yönde, niteliğe de yansıması yolunda dikkate alınması gereken bir çağrı.