Bilindiği gibi, Türk Dünyası hakkında ilk mesaj, bizlere 29 Ekim 1933’de ileriyi asırlar öncesinden gören büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk tarafından; ‘Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler b
Tükendi
Gelince Haber VerBilindiği gibi, Türk Dünyası hakkında ilk mesaj, bizlere 29 Ekim 1933’de ileriyi asırlar öncesinden gören büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk tarafından; ‘Bugün Sovyetler Birliği, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür... ‘İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür... ”
"... Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların (Dış Türkler`in) bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir’, veciz sözleriyle verilmişti. Fakat bize bu mesaj, ilgililerimiz tarafından zamanında ulaştırılamadı. Ancak bir Komutanımız vasıtasıyla 1990’larda bu bilgiye sahip olabildik.
Demek oluyor ki; 63 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, Sovyetler Birliği dağıldı ve bizim, ‘tarihi, dili, dini, kültürü bir olan’ kardeşlerimizle buluşmaya başlamamı ancak, 1990’lı yıllarda Rusya Devlet Başkanı Gorbaçov’un Orta Asya’da, 1917’lerdeki Rus Çarlığı döneminden bu yana Türk Dünyasının fert olarak özgürlüklerine, devlet olarak da özerkliklerine kavuşma sesleri yankılanıyordu. Bu ses, o dönemde özellikle de Türkiye’de ‘Bağımsızlık mesajları’ veren Anadolu insanının dilinde yanık-hasret Türkülerinden biri olan aşağıdaki ÇIRPINIRDI KARADENIZ Türküsü idi.
Artık Orta Asya’da yaşayan bu kardeşlerimiz ile buluşma zamanımız gelmiş idi ve de buluştuk. Bu cümleden olarak bu çalışmamız, iki ana bölümden oluşmaktadır. Onlar da: ‘Türk Cumhuriyetlerinin Bağımsızlıklarına Kavuşmaları’ esnasında ve sonrasında yaptığım çalışmalar ile yazdıklarımdan oluşmaktadır.
İkinci ana bölümde de; TÜRKMEN EDEBIYATI sahasındaki on iki bölümden oluşan; Türkmen Tarihi, Türkmen Edebiyatı, Türk ve Türkmen Edebiyatı’ndaki Ortak milli unsurlar, Ulusal ve Uluslararası Kongrelerde sunduğum tebliğler, ferdi veya ekip olarak hazırladığımız Türkmen Edebiyatına âit kitaplar, Mahtumkulu Firaki’nin ilk defa Türkiye’ye ne zaman ve kimin tarafından getirildiği ve kimin tarafından ilk defa Türkiye Türkçesine aktarıldığ hususlarında yazdıklarımdan oluşmaktadır.
Özellikle, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbangulı Berdimuhamedov, İnsan Kalbinin Manevi Hekimi: Mahtumkulu Firakî hakkında yazdığı kitabını ve Türkmenistan Devlet Başkanı’nın Uluslararası Matumkulu Ödülü’nü tarafıma takdim hususunu değerlendirdik.
Hedefimiz; ‘Tek millet, iki devlet’ ülküsünde aynı kanı, aynı canı, aynı fikri taşıyan Türkiye Türkleri ile Türkmenistan Türkleri arasındaki; soy birliği, kan birliği, inanç birliği, tarih birliği, eğitim-öğretim birliği, kültür birliği, âdet-gelenek görenek birliği …vb yapılarındaki birlikteliklerini ortaya koymak için bu çalışmaları yaptık. Gördük ki, aralarında coğrafya mesafenin dışında bir mesafe de yoktur. Hepsi bir aile ferdi gibidir. Öyle ise, her zaman ve zeminde ‘birlik ve beraberlik’ içinde olmalıyız.