“Her ölüm, her acı, her çaresizlik sonunda gelip aynı yere bağlanıyordu. Adına göç veya sürgün densin bütün acıların düğümlendiği yer orasıydı. Elindeki kovayı içeri taşıyan kadın, aşağıdaki dördüncü mezarın kimin için kazılacağını düşünmeden edemedi.”
***
Uğuldayış, geçmiş ile şimdinin; masal ile rüyanın, acı ile umudun derinlikle ve incelikle işlendiği destansı bir uzun öykü. İlk satırından son satırına kadar varoluş felsefesiyle karşılaşacağınız bu öykü, var olmanın ya da ölü bir beden olmanı
Tükendi
Gelince Haber Ver“Her ölüm, her acı, her çaresizlik sonunda gelip aynı yere bağlanıyordu. Adına göç veya sürgün densin bütün acıların düğümlendiği yer orasıydı. Elindeki kovayı içeri taşıyan kadın, aşağıdaki dördüncü mezarın kimin için kazılacağını düşünmeden edemedi.”
***
Uğuldayış, geçmiş ile şimdinin; masal ile rüyanın, acı ile umudun derinlikle ve incelikle işlendiği destansı bir uzun öykü. İlk satırından son satırına kadar varoluş felsefesiyle karşılaşacağınız bu öykü, var olmanın ya da ölü bir beden olmanın arasındaki o incecik sınırı okura göstererek anlatıyor. Zorunlu göç ile başka topraklara savrulan ve iki taraf için de hep “öteki” olan “o adam” sıradan ama çarpıcı hayatıyla gözlerimizin önünde canlanıyor. Her gün ayağında naylon çizmelerle üç köyü aşarak tren yoluna giden o adamın son yirmi dört saatinin anlatıldığı, kahramanların kimliklerinin gizli tutulduğu bu sıra dışı öykü bir çırpıda okunacak kadar kısa, satır araları ise saatlerce düşündürecek kadar uzun. Dünya var olduğundan beri bitmeyen bir kavganın, bir arayışın tam da ortasında kalanların öyküsü Uğuldayış. Yazar Şeyma Yol Kara’nın gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek yazdığı bu eser, okuyan, düşünen ve sorgulayan herkeste derin izler bırakacak.