Yaşamın ölüme dönüklüğü kadar, yaşayan herşeyin yaşamını sürdürme çabası da güçlü bir yasadır. Etik, estetik ve düşünsel tüm varlık alanı, bu iki temel yasanın diyalektik geriliminde biçimlenmeyi sürdürmektedir. Var olanlar, varoluşun katmanlarından biridir ve gerçekliğin hakikat değeri, olay yaratan çatışmanın şimdi ve burada aldığı bir biçimdir. İnsan, çaresizce ümitlidir. Çare, çoğu zaman, mümkünler alanının dışındadır. Bu yüzden de insan için, imkansız, zorunlu olandır.
Yaşam, tüm derinliği ve genişliğiyle, farkın tekrarında salgılanan yeni oluş ve düş&u
Tükendi
Gelince Haber VerYaşamın ölüme dönüklüğü kadar, yaşayan herşeyin yaşamını sürdürme çabası da güçlü bir yasadır. Etik, estetik ve düşünsel tüm varlık alanı, bu iki temel yasanın diyalektik geriliminde biçimlenmeyi sürdürmektedir. Var olanlar, varoluşun katmanlarından biridir ve gerçekliğin hakikat değeri, olay yaratan çatışmanın şimdi ve burada aldığı bir biçimdir. İnsan, çaresizce ümitlidir. Çare, çoğu zaman, mümkünler alanının dışındadır. Bu yüzden de insan için, imkansız, zorunlu olandır.
Yaşam, tüm derinliği ve genişliğiyle, farkın tekrarında salgılanan yeni oluş ve düşünüşlerle kendini sürdürmektedir. Tüm bir varlık alanının ve yaşam gerçeğinin bir parçası olarak insan, zamanın ve mekanın başlangıçtan önceye köklenmiş, bu temel çatışkının tam orta yerinde kendine tırmanmaktadır. Kendi nedeni olarak başlayan macerası içinde insan, kendine amaçtırda. İmkansız gerçek olarak insan, bir ütopyadır aynı zamanda: Oluşun içinde sahnelenen varlık oyununun trajik karakteridir insan!
Kudret Alkan`ın Uzayın Çocukları macerasının ikinci kitabı olan Olrak Şehri adlı bu kitap, yukarıdaki iki paragraf boyunca sözü edilen evren, varlık, yaşam ve insana dair görme biçimini, yapma ve olma boyutuna taşımanın romanı olarak okunmalıdır. Sagun, Olrak Şehri`ne baktıkça kendini salgılıyordu. Bu hakikat, uzayın diğer çocuklarına da sirayet etmişti. Şehri ve yaşamları tek bir rüya altında toplamak, Sagun`un sanatıydı. Sagun, şehri bedensel anlamda koruduğu kadar, düşünsel ve ruhsal anlamda da korumak istiyordu.
Şehrin kaderi, Sagun`a ve uzayın çocuklarına bağlıydı. Ölüm, yıkım kusan Cano, yangın gibi ilerliyordu. Ordusu çöl gibi yayılıyordu. Savaşın salgıladığı çığlık, yok oluş ve hiçlik, koyu, yapışkan bir sel gibi taşmakta, önüne çıkan herşeyi yıkmaktaydı. Kötülük ustası Cano`ya karşı, şehir kendisini sonuna kadar savunacak, direnecek, yaşama tutunacaktı. İnsanın kendine sadakati, artık kendini aşmasını gerektiriyordu...