“Wittgenstein’ın zamanımızın bir kahramanı olduğunu söylemek absu¨rt olmaz. Fakat onun hangi sebeple kahraman olduğunu, kendisinin bu sebebi nasıl arz ettiğini ve kendini, sözu¨nu¨ verdiği benzeri göru¨lmemiş eylemin bir çeşit speku¨latif ku¨stahlıkla kötu¨ bir biçimde maskelenmiş imkânsızlığı içinde nasıl kaybettiğini dikkatlice incelemek gerekir.”
Anti-felsefe, Fransız du¨şu¨nu¨r Alain Badiou’nun özellikle Wittgenstein, Nietzsche ve Lacan u¨zerine kurguladığı yapıcı bir başkaldırı sistemidir. Buna göre anti-filozof da çağına ve onun ötesine seslenebilen, yerleşik du¨zenin muhafazasını sağlamakla değil, çeşitli edimlerle
Tükendi
Gelince Haber Ver“Wittgenstein’ın zamanımızın bir kahramanı olduğunu söylemek absürt olmaz. Fakat onun hangi sebeple kahraman olduğunu, kendisinin bu sebebi nasıl arz ettiğini ve kendini, sözünü verdiği benzeri görülmemiş eylemin bir çeşit spekülatif küstahlıkla kötü bir biçimde maskelenmiş imkânsızlığı içinde nasıl kaybettiğini dikkatlice incelemek gerekir.”
Anti-felsefe, Fransız düşünür Alain Badiou’nun özellikle Wittgenstein, Nietzsche ve Lacan üzerine kurguladığı yapıcı bir başkaldırı sistemidir. Buna göre anti-filozof da çağına ve onun ötesine seslenebilen, yerleşik düzenin muhafazasını sağlamakla değil, çeşitli edimlerle etki alanını dönüştürmekle yükümlü bir figürdür. O, her daim aslında felsefenin doğasında olan “rahatsız tavır” içindedir. Hiçbir ortamda alçakgönüllü olamaz. Sözü, otoriter ve baştan çıkarıcıdır. Kendisi nasılsa dile getirdiği şey de öyledir.
Wittgenstein’ın Anti-Felsefesi, Badiou’nun “anti-felsefe” ve “anti-filozof” kavramlarını açıkladığı bir dizi konferansının çeşitli başlıklar ve izlekler ile kitaplaşmış halidir. Badiou, iki ana başlıktan oluşan kitabın ilk bölümünde, tabiri caizse, felsefenin “onurunu” Hegel’den, Descartes’tan, Ansiklopedistlerden, hatta Althusser’den alıp Pascal, Rousseau, Kierkegaard, Nietzsche, Lacan gibi isimlere veriyor ve bu dönüşümü Wittgenstein’ın anahtar konumu ekseninde inceliyor. İkinci bölümde ise savaş, siper, süngü ve sürgün arasında dilini ve sesini bulan Wittgenstein’ın retoriğinin nasıl oluştuğunu onun Tractacus’ü ve Felsefi Soruşturmalar’ı üzerinden ele alıyor.
Wittgenstein ve onun anti-felsefesi, özgün dilinden çevirisiyle okuruyla buluşuyor.