Gerçekten seviyor mu Cüneyt, Cevriye’yi? Gerçekten buğulanıyor bakışları. Dün gece rüyasında görmüş. “Avuçlarının içini öptüm” diyor. Nasıl da çatallanıyor sesi. Ela gözleri nasıl da kanlanıyor. Bir kadının saçlarını ve avuçlarının içini öpmeyi ilk Cüneyt’ten duymuştum. Bazen bakıyorum Cevriye’ye. O kadar da güzel gelmiyor bana. Ama saçları da elleri de güzel. Hemen çekiyorum gözlerimi.
Kara İbrahim de çay içiyor. Gözleriyle devriye atıyor herkese ve her şeye. Bakışları insanlaşmış biraz. Masan
Tükendi
Gelince Haber VerGerçekten seviyor mu Cüneyt, Cevriye’yi? Gerçekten buğulanıyor bakışları. Dün gece rüyasında görmüş. “Avuçlarının içini öptüm” diyor. Nasıl da çatallanıyor sesi. Ela gözleri nasıl da kanlanıyor. Bir kadının saçlarını ve avuçlarının içini öpmeyi ilk Cüneyt’ten duymuştum. Bazen bakıyorum Cevriye’ye. O kadar da güzel gelmiyor bana. Ama saçları da elleri de güzel. Hemen çekiyorum gözlerimi.
Kara İbrahim de çay içiyor. Gözleriyle devriye atıyor herkese ve her şeye. Bakışları insanlaşmış biraz. Masanın üzerindeki bir şeylere bakıyor. Cevriye, şimdi kendi çayını dolduruyor. Güzel kadın. Ellerine bakmaya çalışıyorum miyop gözlerimle yeniden. Sonra elimdeki bardağa çeviriyorum bakışlarımı. Cüneyt’in bakışları, onda kalıyor. Çekemiyor. Saçlarına bakıyor, iri gözlerine bakıyor. Nefes almayı unutuyor, yalnızca bakıyor. Cüneyt, bütün bu işlere yalnızca şu beş dakika için katlanıyor, beş dakika için yaşıyor. Eve gidip uyurken buraya geleceği sabah saatine kadar zor bekliyor.
Yine bana yaklaştırıyor başını, “Benim tahammülüm kalmadı” diyor. “Bu gün değilse yarın vereceğim mektubu”. Bir mektup yazdık beraber Cevriye’ye. Beraber yazdık. Montunun iç cebinde duruyor günlerdir. Sanki birazdan ağlayacak. Çaylarımız bitmek üzere. Çay içmenin de bir süresi var atölyede, o süre birazdan bitecek. Yağmur yağıyor.