Sessizliği ve dut dallarının hışırtısını dinleyerek yatıyorum. Orada sallanan gövdeyi düşünüyorum. Benim gövdem olmalı diyorum. Yaşlarla yıkanan yüzü berraklaşıyor. Erken yiten bir hayatla acıtmak istiyorum herkesi. “Karşı çıkıyorum kurallarınıza, anlam veremediğim imkânsızlıklarınıza! Siz, hepiniz! Yalanlarınızdan bıktım! Sahte dünyanız sizin olsun.” diye haykırıyorum.
Figen Yıldız’ın on beş öyküden oluşan ilk kitabı Yağmurlu Yokuş, Zeki Ben! yaşamın gölgede kalan yanlarını çevreliyor. Karanlığını kendine rota belirlemiş karakterlerin yaşama tutunma inadı, yeni bir yol a
Tükendi
Gelince Haber VerSessizliği ve dut dallarının hışırtısını dinleyerek yatıyorum. Orada sallanan gövdeyi düşünüyorum. Benim gövdem olmalı diyorum. Yaşlarla yıkanan yüzü berraklaşıyor. Erken yiten bir hayatla acıtmak istiyorum herkesi. “Karşı çıkıyorum kurallarınıza, anlam veremediğim imkânsızlıklarınıza! Siz, hepiniz! Yalanlarınızdan bıktım! Sahte dünyanız sizin olsun.” diye haykırıyorum.
Figen Yıldız’ın on beş öyküden oluşan ilk kitabı Yağmurlu Yokuş, Zeki Ben! yaşamın gölgede kalan yanlarını çevreliyor. Karanlığını kendine rota belirlemiş karakterlerin yaşama tutunma inadı, yeni bir yol arayışı, bazen gülümseten bazen hüzünlendiren, çoğu zaman durup düşündüren hikâyeleri hepimiz için iyi birer yol arkadaşı olacak nitelikte.
Kendini ararken kaybedenler, adım adım inerken bir düzlüğe karşısında hep aynı yokuşu görenler, senelerce bir kuyunun başını beklerken yaşamın acımasız cümbüşüne kapılıp gidenler Şahmaran’ın, Efrasiyab’ın dizlerine oturup Şehrazat’ın nefesiyle cana geliyor yeniden.
Varoluş sancısının kabuğunu sıyırarak ruhun mahrem yerlerine dokunmak ve içe bakmak isteyenler Yağmurlu Yokuş, Zeki Ben’i okurken yağan yağmura, yokuş çıkmanın zorluğuna aldırmadan gülümseten acının tadını doyasıya çıkarsınlar...